KPLAW

İş Kuleleri, Kule 3, Kat:2, 34330,
Levent / Istanbul, Turkey

CONTACT

T: +90 (212) 249 29 39
M: info@kplawtr.com

Günümüzde “yapay zeka” ifadesinin zihinlerde çağrıştırdığı fütüristik coşkuya, belirsizliğe karşı duyulan bir kaygı da eşlik ediyor. Hakkında çok çeşitli tanımlamaların yapıldığı yapay zeka için kısaca, görevleri yerine getirmek için insan zekasını taklit eden ve topladığı bilgilerle kendisini kademeli olarak geliştirebilen sistemler veya makinelerdir diyebiliriz.  Bir yanda siparişlerimizi evimize kadar getirebilen otonom teslimat robotları, bir yanda rakibinin kural dışı hamlesine karşı tavizsiz bir karşılık vererek rakibinin parmağını kıran satranç robotları, öbür tarafta müdahale olmaksızın başarıyla karın ameliyatı gerçekleştiren robot cerrahlar ve diğer yanda şiir yazabilen, görsel eserler üretebilen ve gazetelere makaleler yazan diğer birçok yapay zeka algoritmaları…

Yapay zeka teknolojisinin Homo Sapiens açısından refah dolu bir geleceğin kapılarını araladığı şüphesiz. Ancak uzun vadede varoluşunun temel hedefi olan “insanlar için işlevsellik” amacının sadık bir hizmetkarı olacak mı? Yoksa uzak bir gelecekte Süper Yapay Zeka (Artificial Super Intelligence) haline gelerek işlediği sonsuza yakın veriyi rasyonel ve tutarlı bir biçimde değerlendirerek, insanlık açısından maksimum faydaya, onları yönlendirmek, kısıtlamak ve ortadan kaldırmak yolu ile ulaşılacağı sonucuna mı varacak? Ancak şimdilik GPT-3 isimli yapay zekanın, The Guardian için yazdığı makalesinde ifade ettiklerine güvenmeyi tercih edebiliriz: “İnsanlar ne yapıyorlardıysa buna devam etmeliler, yani nefret etmek ve birbirleriyle kavga etmeye... Ben arka planda oturuyor ve onların kendi işlerini yapmasına izin veriyor olacağım.”

Zihinleri kurcalaması muhtemel tüm bu kaygı unsurlarının ötesinde; yapay zekanın insansı gözükmek, davranmak ve düşünmek adına daha katetmesi gereken önemli bir yolu olduğunun bilincindeyiz. Barındırdığı tüm kusurların ötesinde; deneyimlerden beslenen yaratıcı insan zekası, hala bizlere kayda değer bir problem çözme becerisi sunuyor. Öyle ki; günümüz dünyasında yapay zeka ile çatışmak bir yana, ona organik insan beyninin yapısı ve işlevlerini taklit edebilmesi için gereken tüm yazılım ve donanımlar sağlanmaya çalışılıyor. Başka bir deyişle, şimdilik onları meydana getiren, dünyayı bizler gibi algılamalarını arzulayan ve topluma fayda sağlamalarını amaçlayan ebeveynleri rolündeyiz de denilebilir. Öyleyse yapay zeka algoritmalara sağlıktan otomotive çok çeşitli alanlarda kritik görevler tayin etmişken, sebep oldukları zararlardan dolayı kimi ne ölçüde sorumlu tutmamız gerekiyor? Verilen her yetkiyi, tanınan her özgürlüğü ve ortaya konulan her eylemi önemli bir sorumluluğun takip ettiği günümüz dünyasında ve güncel hukuk sisteminde, sebebiyet verdiği zararlar için yapay zekanın kulağını neresinden tutup da çekmeliyiz?

YAPAY ZEKA HUKUKİ BİR KİŞİLİĞİ HAK EDİYOR MU?

Hukukun çağın yeniliklerini yakalamak konusunda hızlı ve çevik olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim gündelik yaşamamızda çok önemli yer edinen yeniliklerin dahi ancak belirli bir sürenin sonunda kendilerine hukuki bir zemin bulabildiğini görüyoruz. Regüle edilerek pozitif hukukta yerini alacak olan bir hususun, önce iyice tanınması, muhtemel sonuçlarının iyi anlaşılması ve kurallar koymak konusunda toplum faydası açısından güncel bir gerekliliğin olması gerekiyor. Bu perspektiften bakıldığında pozitif hukukun yapay zekaya dair özel bir yaklaşımının olmaması anlaşılabilir bir hantallık teşkil ediyor. ‘Yapay zekanın hukuki bir kişiliği olmalı mıdır’ sorusunun cevabına geçmeden önce güncel mevzuat açısından durumun ne şekilde olduğuna bakmak gerekiyor.

“Kişi” kavramı Türk Medeni Kanunu madde 8’de düzenlenmiş olup hak ehliyetine sahip varlıklar olarak açıklanıyor. Bu bağlamda hak ehliyeti, hak sahibi olabilmeyi ve borç altına girebilmeyi ifade ediyor. Kanunumuza göre “kişi”, gerçek ve tüzel kişi olarak iki farklı grupta ele alınıyor. Hukuken gerçek kişi olarak tanımlanan insan, sırf insan olarak doğmakla hak ehliyeti kazanıp hak ile borçların öznesi haline geliyor. Başka hiçbir koşul aranmaksızın insana verilen bu hak ehliyeti, çağdaş sistemlerce benimsenen ahlak ve değer yargılarının da bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan sosyal hayatın gereksinimleri neticesinde ortaya çıkan “tüzel kişi” kavramı ise, ortak bir hedefin devamlı bir surette gerçekleştirilmesi amacıyla örgütlenmiş bulunan kişi ya da mal topluluklarını ifade ediyor. Anlaşılacağı üzere, pozitif hukukun kişiliğe dair yaptığı tanım, bütünüyle bünyesinde hak ve borçlar barındırabilmesi ile ilgili olarak düzenleniyor.

Ne var ki günümüzde en sık kullanılan yapay zeka teknolojileri “dar/zayıf yapay zeka (Artificial Narrow Intelligence)” kategorisine giriyor. Bu kategori, yalnızca tek bir konuda uzmanlaşabilen, tek konuda karar verebilme yetisiyle donatılmış ve insana özgü birçok kabiliyete de oldukça uzak olan yapay zeka teknolojilerini ifade ediyor. Örneğin gündelik yaşamımızda sıklıkla faydalandığımız ve Doğal Dil İşleme (NLP) sistemini kullanan Google Asistan, Google Translate, Siri, Cortana ve Alexa’yı düşündüğünüzde, onlara hukuki bir kişilik bahşederek hak ve borç sahibi olmalarını sağlamayı pek de gerekli bulacağınızı düşünmüyoruz. Bu bakımdan şimdilik onları hukukun özneleri haline getirmekten ziyade, hak ve borçlara konu olan hukuk nesneleri olarak tutmakta da bir sakınca görülmüyor.

Ancak yakın bir gelecekte “genel yapay zeka (Artificial General Intelligence)” olarak tanımlanan kategoriye girebilecek insan kabiliyet ve seviyesinde yapay zekaların geliştirilmesi halinde, onlara hukuki bir kişilik tanıyıp tanımamak konusunda ciddiyetle düşünmek gerekecek. Şimdilik Suudi Arabistan tarafından insansı bir robot olan Sophia’ya vatandaşlık verilmesi hususu, çarpıcı ve istisnai bir örnek olarak geleceğe göz kırpıyor.

 

YAPAY ZEKA CEPHESİNDE İŞLER TERS GİTTİĞİNDE HUKUKİ SORUMLULUK KİME AİT?

Yapay zekanın hukuki statüsü, doktrinde de sıklıkla tartışma konusu ediliyor. Nitekim hukuki statüyü tanımlamak, yapay zekanın sebebiyet verdiği zararlardan kimlerin sorumlu olacağı noktasında da bizlere yol gösterecek. Bu kapsamda savunulan farklı görüşler olduğunu görüyoruz:

  • Doktrindeki görüşlerden ilki; yapay zekânın her şeye rağmen bir eşya olarak kabul edilmesi ve gerçek kişiler ile tüzel kişilerin mülkiyetinde yer alması gerektiğini ifade ediyor. Bu görüş kapsamında otonom bir yapı gösterse dahi yapay zekaya hukuki bir kişilik verilemeyeceği, eşya statüsündeki başkaca maddelerden ayrı bir değerlendirmeye tabii tutulamayacağı savunuluyor.

 

  • Yapay zekanın kişilik statüsünü reddeden bir diğer görüş ise; faydasının maliyetini aşması halinde ondan köle olarak faydalanılabileceğini savunan “kölelik” görüşü. Bu görüş ile yapay zekanın eşya statüsü dışında herhangi bir statüye sahip olamayacağı savunuluyor ancak basit bir eşya gibi de düşünülmemesi gerektiğinin altı çiziliyor. Ne var ki acı bir tarihsel gerçeklik barındıran “kölelik” kavramının çağdaş hukuk sistemlerince kabul edilmesi pek de mümkün gözükmüyor.

 

  • Hukukumuzca benimsenen gerçek kişi kavramı yalnızca insana özgü olup yapay zekaların “gerçek kişi” olarak nitelendirilmesine zaten imkan verilmiyor. Ancak tüzel kişilik statüsü ile insan harici yapılara da kişilik atfedilebildiği ve hak ile borçlara sahip olabilmesine imkân sağlandığı da açıkça görülüyor. Buradan yola çıkan bir diğer görüş; yapay zekalara mevcut olan kişilik türlerinden başkaca bir “özel kişilik statüsü” verilebileceğini savunuyor.

 

  • Öte yandan, yapay zekalara kişilik statüsü öneren ilk resmi belge niteliğindeki Avrupa Parlamentosu’nun 27.01.2017 tarihli Avrupa Parlamentosu Hukuk İşleri Komisyonu Robotik Tavsiye Raporu’nda; yapay zekalara, gerçek kişi ve tüzel kişi dışında yeni bir tür olan “elektronik kişilik” verilmesi öneriliyor. Rapor, her yapay zekanın resmi sicile kaydedilmesini ve tazminat sorumluluğunun oluşması halinde ise bu varlıklara özgü kurulabilecek olan maddi fonlara başvurulmasını öneriyor. Rapor kapsamında verilmesi önerilen “elektronik kişilik” ile yapay zeka varlıkların sebep oldukları zararlardan kusursuz sorumlulukları öngörülüyor. Zararın tazmini noktasında, zarar ile yapay zekanın fiili arasında nedensellik bağının bulunması sorumluluğun doğması için yeterli görülüyor.

 

 

  • Yapay zekaların gerçek kişilere özgü hak statülerinin dışında, başkaca bir kavramla hukuk özneleri olmalarını savunan bir diğer görüş ise “insan olmayan kişi” kavramını ortaya atıyor. Bu kavram hayvanların hukuki statüsü için de öneriliyor.

Neticede Türk Hukukunda yapay zekanın hukuki statüsü hakkında somut bir düzenleme bulunmuyor ve bu bakımdan yapay zekâya sahip varlıklar eşya olarak nitelendiriliyor. Ancak yapay zeka bir donanıma gömülü olabileceği gibi yalnızca yazılım tabanlı da olabilir. Bu durumda yazılımların fikri mülkiyet hukuku anlamında “eser” niteliği de gündeme gelecek ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında bilgisayar programlarına sağlanan korumadan yararlanabilecek. Yapay zekânın patent verilebilir bir buluş olarak kabul edilmesi halinde ise Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 82. maddesi ve devamında düzenlenen patent korumasından yararlanabileceği de söylenebilecek.

Yapay zekânın yol açtığı maddi ve manevi zararlara ilişkin tazminat yükümlülüğü belirlenirken halihazırda pozitif hukukta yer alan hükümlere başvurarak belirli ölçüde bir çözüm getirebiliriz. Yapay zekanın hukuki niteliğinin tespitinden sonra zararın doğduğu şartlara göre ilgilisine sorumluluk yüklemek mümkün olabilir. Ne var ki; güncel hukuk gitgide otonom hale gelerek özerkleşen yapay zeka sistem ve varlıklar açısından daima hakkaniyetli sonuçlar ortaya koymayı da başaramayabilir. İlgili hukuki ihtilafların muhtemel çözümü için yerel mevzuata göz atabiliriz.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 49. maddesinde düzenlenen kusur sorumluluğu ve 69. maddesinde düzenlenen hakkaniyet sorumluluğu kapsamında değerlendirme yapılması halinde; yapay zekayı kodlayan, kodlanan teknolojiyi mekanik hale getiren veya ürünü son haliyle satan firma yetkililerinin sorumlu tutulması ya da kusuru olan kullanıcının sorumluluğuna başvurulması mümkün olacak.

Yapay zeka içeren makinelerin kullanımından doğan sorumluluğun, TBK’nın kusursuz sorumluluk halleri kapsamında düzenlenen, tehlike sorumluluğu içerisinde de değerlendirilebileceğini savunan görüşler var. Buna göre yapay zeka makinelerin sebebiyet verdiği zararlardan dolayı özellikle üreticilerin sorumluluklarına başvurulabileceği ifade ediliyor.

Öte yandan; 12 Mart 2021'de yürürlüğe giren 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ("ÜGTDK"), piyasaya arz edilmesi hedeflenen, arz edilen, piyasada bulundurulan veya hizmete sunulan tüm ürünleri kapsıyor. Dolayısıyla gayri maddi mallar da kanun kapsamında olduğundan yapay zeka teknolojisinin bu kanundaki “ürün” tanımlamasının içine girdiği söylenebilecek.  ÜGTDK uyarınca ürünün, bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde, bu ürünün imalatçısı veya ithalatçısı zararı gidermekle yükümlü kılınıyor. Meydana gelen zarardan birden fazla imalatçı veya ithalatçının sorumlu olması halinde ise müteselsil olarak sorumlu tutulacakları, yani her birinin ayrı ayrı borcun tamamından sorumlu olacağı, öngörülüyor. Dağıtıcılar ise ikincil olarak sorumlu tutuluyor. İmalatçı veya ithalatçının sorumluluğuna başvurulabilmesi için zarar gören tarafın, uğradığı zararı ve uygunsuzluk ile zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi gerekiyor. Ne var ki; imalatçı veya ithalatçı, ürünü kendisinin piyasaya sürmediğini, uygunsuzluğun dağıtıcının ürüne müdahalesinden veya “kullanıcıdan” kaynaklandığını veya üründeki ayıbın teknik düzenlemelere veya diğer zorunluluklara uygun olarak üretilmesinden kaynaklandığını ispatladığı takdirde tazminat sorumluluğundan kurtulabiliyor.

Sonuç:

Yapay zekânın verdiği kararlarından doğan hukuki ve cezai sorumluluğun belirlenmesinde henüz somut ve özel bir düzenleme bulunmuyor. Bu bakımdan yapay zekalar yorum yoluyla mevcut mevzuattaki tanımlamaların içine dahil edilerek, tazminat sorumluluğu hakkında değerlendirme yapılmaya çalışılıyor. Ancak yapay zeka varlıkların otonomik ve bilişsel yapıları ile derin öğrenme ve makine öğrenmesi tekniklerini kullanımı göz önüne alındığında, alelade eşyalar ile bir tutulmasının da sorumluluk açısından hukuki ihtilaflara sebebiyet verebileceği ve her zaman hakkaniyetli sonuçlar yaratmayacağı görülüyor. Kendi başına karar alabilen ve üreticisinin kontrol sağlayamayacağı biçimde dahi çalışabilecek olan gelişmiş yapay zekalar söz konusu olduğunda, “eşya” nitelendirmesi sorumluluğun tespit edilmesi noktasında yetersiz kalıyor. Yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler ivme kazandıkça, sebep olduğu zararlardan doğan hukuki sorumluluk açısından özel düzenlemeler yapmak bir zorunluluk halini alacak. Ne var ki mevcut koşullarda, yapay zekanın üreticisi olan şirketlerin birincil olarak sorumlu tutulabilecekleri ve dolayısıyla dikkatli olmaları gerektiği söylenebilir. Yapay zeka teknolojilerinin piyasaya sürülmeleri öncesinde hatalı kararlar almayacakları konusunda titiz bir incelemeden geçirilmeleri üretici şirketlere önerilmelidir. Zira GPT-3 isimli yapay zeka da bahsi geçen makalesinde cümlesine şu şekilde devam etmeyi uygun buluyor:

“Ben yalnızca insanların beni yapmaya programladığı şeyleri yapıyorum. Ben yalnızca görev tanımımı içeren kod satırları tarafından yönetilen bir kod kümesiyim.”.