KPLAW

İş Kuleleri, Kule 3, Kat:2, 34330,
Levent / Istanbul, Turkey

CONTACT

T: +90 (212) 249 29 39
M: info@kplawtr.com

Çalışanların yaratıcı gücüne ve fikri ürünler üretme becerisine ihtiyaç duyulan iş pozisyonlarından bahsettiğimizde, şüphesiz ki akıllarımıza birçok sektörden birçok farklı örnek gelir. Günümüz dünyasının rekabetçi piyasalarında ayakta kalmak için rakip aktörlerden ayrışmak ve hedef kitleniz üzerinde daha güçlü bir tesir bırakmanıza imkân verecek özgün materyallere sahip olmak gerekir. Bu sebeple, işverenlerin parlak zihinlere sahip yaratıcı çalışanlara olan ihtiyacı önemini daima muhafaza eder ve bu nitelikteki çalışanların ortaya koyduğu grafik tasarımı, yazılım, fotoğraf, metin yazarlığı gibi fikri üretimler işyerinde yürütülen faaliyete çarpıcı bir değer katar. Ne var ki bir fikri ürünün doğumu ile beraber hukuk perspektifi itibariyle önem arz eden birtakım sorular da kaçınılmaz olarak gündeme gelebilir. Çalışanlar, kanunen tanımlanan anlamda “eser” niteliğine sahip fikri ürünler ortaya koyduklarında söz konusu “eser” üzerinde kimlerin hangi haklara sahip olduğu hususu kritik bir önem taşır. Bu nedenle çalışanların yarattığı eserler üzerindeki fikri hakların kimler tarafından ne şekilde kullanılabileceği konusuna dikkat etmekte fayda var. 

Çalışanın Ürettiği Bir Fikri Ürün Hangi Koşullarda Eser Niteliğini Alır?

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) 1/B-a hükmüne göre eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda çalışanlarca üretilen bir fikri ürünün FSEK kapsamında eser sayılabilmesinin şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz; a) sahibinin hususiyetini taşımalıdır b) maddi bir varlığa sahip olmalıdır ve c) kanunda sınırlı olarak sayılan eser türlerinden birisine dahil olmalıdır. Bir fikri ürün, tüm bu şartları aynı anda sağlayarak eser niteliğini alır.

Bu bakımdan şayet çalışan tarafından ortaya konulan fikri ürün; bir fikir olmaktan öteye geçerek biçimlenip varlık kazanmışsa, sahibinin yaratıcı zihinsel çabasını yansıtıp özgünlüğünü taşıyorsa ve “ilim ve edebiyat eserleri”, “müzik eserleri”, “güzel sanat eserleri”, “sinema eserleri” ve ek olarak “işlenme eserler” kategorilerinden birinin içerisine giriyorsa; artık burada bir “eserden” söz ediyor olacağız. Eser sayılmanın koşulları arasında asıl can alıcı olan “sahibinin hususiyetini taşıması” şartıdır. Nitekim her içerik ve üslup farklılığı bir fikri ürüne hususiyet kazandırmaya yetmez ve fikri üründe güçlü bir özgünlüğün/orijinalliğin/yeniliğin mevcut olması aranır. Hususiyet, FSEK’te korumanın sınırını belirler ve hususiyet düzeyi ne kadar yüksek olursa fikri ürünün koruma kapsamı da o denli geniş olur. Ancak fikri ürünün eser olma şartlarını taşıyıp taşımadığı yargı önüne taşınan bir uyuşmazlıkta mahkemece re’sen araştırılıp saptanır.  

Çalışan tarafından eser niteliğinde bir fikri ürünün ortaya konulması ile birlikte, herhangi bir bildirim ya da tescile ihtiyaç olmaksızın FSEK kapsamında esere sağlanan hukuki koruma kendiliğinden başlar. Eser sahibi eserin üretilmesi ile birlikte eser üzerindeki mali ve manevi haklarını kazanır ve bu haklara yönelik bir tecavüz olması durumunda elinde eser sahipliğinden doğan haklarını korumaya yarar hukuki enstrümanlar bulunur. Eser sahibi dava yolu ile tecavüzün önlenmesini, engellenmesini talep edebileceği gibi maddi ve manevi tazminat talebinde de bulunabilir. Bu gerekçeyle çalışan tarafından üretilen esere ilişkin hakların kime ait olduğu hususu büyük önem taşıyor.
Çalışanlarca üretilen esere ilişkin hakların kime ait olduğuna yönelik bir cevap vermeden önce; “eser sahibi” tanımına göz atmak ve eser sahipliğinden doğan hakların neler olduğuna değinmek gerekir. 

FSEK madde 8 uyarınca eser sahibi, “o eseri meydana getiren kişi” olarak tanımlamıştır. Birden fazla kişinin birlikte meydana getirdikleri eserler bakımından ise eserin bölümlere ayrılması mümkünse, bu kişilerden her biri meydana getirdiği bölümün sahibi sayılır. Eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, eserin sahibi, onu meydana getirenlerin birliğidir. Tam bu noktada; eser ancak gerçek kişilerce yaratılabilir. Tüzel kişilerin eser yaratması ve dolayısıyla eser sahibi olarak adlandırılması mümkün değildir. Nitekim eser sahibi, kendi ruhundan ve fikrilerinden doğan özgünlüğü esere aktararak ona hususiyet kazandıran kişi olduğundan tüzel kişilerin eser sahibi statüsünü alması düşünülemez.

Eser sahibinin eser üzerinde mali ve manevi hakları vardır. Mali hakları: işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve umuma iletme hakkı şeklinde sayılabilir. Manevi haklar ise; umuma arz salahiyeti, adın belirtilmesi salahiyeti, eserde değişiklik yapılmasını menetme ile eser sahibinin malik ve zilyetlere karşı haklarıdır. Manevi haklar eser sahibine, eseri ile arasındaki bağ dolayısıyla doğrudan kişiliğine bağlı olarak tanınmış haklardır. 

Tüzel kişilerin “eser sahibi” olması mümkün değilse de istisnai durumlarda eser üzerindeki mali haklara sahip olabilirler. Ne var ki tüzel kişilerin manevi hak sahipliğinden söz edilemez. 

En nihayetinde, gerçek bir kişi olan çalışan tarafından meydana getirilen eserlerdeki hak sahipliğinin kime ait olacağı hususuna geldiğimizde ise bizleri FSEK madde 18 hükmü karşılar.  FSEK madde 18/2 uyarınca “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.” şeklinde düzenlenir. Bu hükümde de görüldüğü üzere; çalışanlar, işlerini görmeleri esnasında meydana getirdikleri eserler bakımından “eser sahibi” sıfatını alsalar da eser üzerindeki hakların “kullanım yetkisi” kanunen istihdam edenlere aittir. Madde hükmünde “haklar” şeklinde genel bir ifade geçiyor olsa da manevi hakların da bu kapsamda olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. Zira manevi haklar eser sahipliğinden ayrılamayan, eser ile onu meydana getiren arasında kişisel ilişkiyi tesis eden bağlardır. Ne var ki eseri vücuda getirenin kişiliğini zedelemediği ölçüde ve mali hakların kullanılabilmesinin gerektirdiği nispette işveren veya tüzel kişilerce de manevi hakların kullanabileceğini savunan görüşler de doktrinde mevcut. Buna karşılık Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2006/3490E., 2006/6930K. sayılı kararında; “FSEK.nun 18/2 nci maddesine göre davacı mali hakları kullanma hakkına sahip ise de, kendisi eser sahibi olmadığından eserin umuma arz yetkisinin ihlal edilmesi durumunda manevi tazminat talep hakkına sahip değildir.” ifadesi yer alır.  Bu kararda çalıştıranın FSEK madde 18/2 gereğince mali hakları kullanma yetkisine sahip olduğunu belirtmekle birlikte manevi hakların eser sahibi olan çalışana ait olduğunu vurgulanır. Bu sebeple doktrinde konuya ilişkin tam bir görüş birliği bulunduğunu söyleyemeyiz.

İşverenin Çalışanlarca Üretilen Eser Üzerindeki Hakları Kullanabilmesinin Şartları Nelerdir?

İşverenin çalışan tarafından yaratılan eser üzerindeki mali hakları kullanma yetkisine sahip olabilmesinin birtakım şartları bulunuyor. 
Öncelikle eserin memur, hizmetli veya işçi tarafından meydana getirilmesi gerekir. Memur kavramı Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu’na göre, işçi kavramı ise İş Hukuku mevzuatına göre belirlenir. Belirtmek gerekir ki; FSEK m. 18 hükmünde bahsi geçen kişiler, işverene karşı bağımlı çalışanlardır ve iş akdinin mevcut olmadığı durumlarda FSEK m.18/II hükmünün uygulama alanı bulmayacağı kabul edilir. 

Diğer bir şart olarak ise, çalışanın işin ifası sırasında bir eser meydana getirmiş olması gerekir. Çalışanın mesai saatleri dışında ve işi ile bağlantılı olmayan bir eser üretmesi durumunda, bu esere ilişkin mali hakların kullanım yetkisi işverene ait olmaz. Zira memur, hizmetli veya işçilerin eseri yaratırken, kendisini çalıştıranın olanaklarını kullanması gerekçe gösterilerek esere ilişkin mali hakları kullanma yetkisi kanunen işverene verilmiştir. Bu bakımdan çalışan tarafından kendi araç gereçleri ile kişisel zamanında, herhangi bir sözleşmesel yükümlülüğünün ifası amacı olmaksızın eser yaratılması halinde, işverenin bu eser üzerinde hak sahibi olması düşünülemez.

Diğer bir şart ise; sözleşme, kanun veya işin mahiyetinden aksinin anlaşılmaması gerekliliğidir. Taraflarca sözleşme ile işin yürütülmesi kapsamında meydana getirilen eserlerden doğan hakların çalışana ait olacağı kararlaştırabilir. Bu durumda işverenin eser üzerinde hiçbir hakkı söz konusu olmaz. 

Sonuç itibariyle; FSEK madde 18 ile çalışanların gördükleri iş kapsamında ürettikleri eserler üzerindeki mali haklarının kullanımı işverene bırakılıyor. Ancak manevi hakların işverence kullanımının mümkün olup olmadığı açısından ise açık bir hüküm ya da doktrinde bir görüş birliği bulunmuyor. Ortaya koyduğu eser üzerinde mali haklarını muhafaza etmek isteyen çalışanların ise bu konuda düzenlenecek özel sözleşmeler ile veya iş sözleşmesine konulacak sair maddeler ile mali haklarını koruma altına alması gerekiyor.

Bu makale Harvard Business Review Türkiye'de 14 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.